Anlaşmalı Role Play;
Oyuncular;
*Anne Boleyn
*Sir Robert Dudley
Anne gecenin karanlığına,ayın soğukluğuna bakıp gülümsedi. Nehire kadar sendeleye sendeleye, ama narince,yavaşça,kırılganca yürüdü. Yorgundu, oturmayı düşündü,istemedi. Yerler yeterince soğuk olmalıydı.Gözlerini gölün durgun sularına çevirdi. Kendi yansımasına baktı bir an için, sonra gözlerini çeviriverdi. İnce uzun bedebi, ona annesini hatırlatmıştı. Yakılarak cennetin beyazlığına kanatlanmış annesini. Annesine çok benzerdi. Gözleri yaşlanıcak gibi oldu, izin vermedi. O bir Tudor kızıydı, yürümeye başladığı andan itibaren ona dilini tutması öğretilmişti. O bir Boleyn kızıydı, ayağa kalkabildiği andan itibaren düştüğünde gözyaşlarını tutmasını öğrenmişti. Annesini özlemişti, onun rehberliğine ihtiyacı vardı,her zamanki gibi. Düşüncelerinden sıyrılıp etrafına bakındı. Gecenin bu saatinde, kapkaranlık olan nehrin kıyısında başına neler geleceğini kim bilebilirdi? Kendi kendine kıkırdadı, masmavi gözlerini nehre dikti. Kendini kışkırtmıştı sanki. Neden olmasın? Tekrar göz ucuyla nehre baktıktan sonra kararını verdi. Üzerinde ne varsa hepsini çıkartmaya başladı. Önce pelerin,sonra gömlek, ve son olarak da elbise. Kendi yansımasına, sonrada dikkatlice etrafına baktı. Kimseler yoktu. Zaten gecenin bu saatinde kimse olmaması da gayet normal. Kendini güvende olduğuna ikna ettikten sonraüzerindeki son giysi parçasından da kurtuldu. Tamamen savunmasız kalmıştı şimdi. Ürperdi. Havanın soğukluğu bedenine yansımaya baişamıştı. Ayaklarını yavaşça suya soktu. İçinden bir ses,ona geri dönüp giysilerini giymesini ve hemen buradan uzaklaşmasını söylüyordu ama Anne kendini çoktan yüzmesi için deliren sese kaptırmıştı bile. Su ılıktı, neredeyse sıcacıktı. Bir kaç saat önce yağmur yağmış olmalı, diye düşündü. Bu iyi işte. Son bir kez arkasına baktıktan sonra suya girdi. Sığ sulara attı kendini, yavaşça ilerlerdi. O kadar rahatlamıştı ki, tüm benliği ve tüm vücudu huzurla doldu. Ve birden sessizliği adeta bir kılıç gibi yaran bir ses duydu. İrkildi. Sese doğru döndü. Yavaş hareket etmeye çaılşıyordu. Bu her kimse-her neyse- onu henüz görmemiş olabileceğini düşündü. Ama yanıldığını biliyordu. Orada bir adamın silüetini gördü. Heybetli, taş gibi. Adeta bir heykeldi, mermerden. Adam onu görmüştü. Nefesini tutp bekledi.